Haberler / Blog

VERÇENİK DAĞININ BİLİNEN ÜÇÜNCÜ TÜRK TIRMANIŞI
Tarih: 12 12 2020 | 96VERÇENİK DAĞININ BİLİNEN ÜÇÜNCÜ TÜRK TIRMANIŞI
Bir dağın zirvesine tırmanmak ne ölçüde dağcının kendi yaratıcılığı ve deneyimine bağlıysa, ancak bir o kadar da kendinden önce oraya tırmananların veyahut tırmanma teşebbüsünde bulunanların geriye bıraktıkları, aktardıkları bilgilere bağlıdır. Hillary’nin elinde, kendisinden önce Everest’i Khumbu buzulu üzerinden tırmanmayı deneyen ekspedisyonların raporları olmasaydı, yine de başarılı olurmuydu bilinmez, fakat elinde bu bilginin olması, kuşkusuz tırmanışlarını bir hayli kolaylaştırmıştı. 1983 yılında Verçenik’i tırmandığımızda, bizden önce, kulübümüz Anadolu Dağcılar Birliği üyelerinin 1980 yılından başlayarak, bu dağa, aşağıda kayıtlı çeşitli tırmanış teşebbüsleri olmuştu:
1980 Temmuz, Cemil Konuralp, Yasemin Konuralp (Salman), Muzaffer Özdemir
1981 Ağustos, Salih Kaçar, Yasemin Kaçar (Kutsal)
1982 Şubat, Muzaffer Özdemir, Bünyat Dinç, Yüksel Kuranoğlu
1982 Temmuz, Muzaffer Özdemir, Enver Yıldırgan, Cemil Konuralp, Necati İlhan
1983 Temmuz, Cemil Konuralp, Yasemin Konuralp (Salman)
Dolayısıyla ben, Muzaffer Özdemir, Enver Yıldırgan ve Serdar Tanyeli’den oluşan ekibimiz 9 Ağustos 1983 tarihinde bu zirveye ulaştığımızda, herşeyden önce, bu dağa daha önce tırmanış teşebbüsünde bulunmuş olan Muzaffer Özdemir ve Enver Yıldırgan’ın bilgi birikimine ve deneyimlerine sahiptik. Ancak bizden önce, yukarıda saydığım arkadaşlarımızın tırmanış denemeleri haricinde, Verçenik’in Türk veyahut yabancı dağcılar tarafından bilinen bir tırmanışına ilişkin elimizde başkaca hiç bir bilgi yoktu. Internet çağından henüz o dönemde çok uzaktık. Fakat internet olsaydı dahi, zirvede bulduğumuz kayıtlar ve benim bilahare Türk dağcılık tarihine ilişkin olarak batılı ülkelerin arşivlerinde yaptığım araştırmalar sonucunda elde ettiğim bilgiler elektronik ortamda bulunurmuydu, hiç zannetmiyorum. Bu bilgiler bugün dahi internette yok.
1983 yılına kadar Karadeniz dağlarına hiç gitmemiştim. Fazlaca ilgi duymadığımı da itiraf etmeliyim. O tarihe değin bu dağlarımızla ilgili olarak katıldığım dia gösterilerinden edindiğim izlenim, doğal güzellikler bakımından kuşkusuz çok çekici olsalar da, ancak değişken ve yağışlı meteorolojik koşulları ve kırılgan kaya yapısı itibarıyla tırmanışa pek elverişli olmadıkları doğrultusundaydı. Diğer taraftan Verçenik’in son üç sene içerisinde 5 kez denenmiş fakat çıkılamamış olması haliyle bu dağı benim için çekici kılıyordu. Bu yüzden, dostum Muzaffer Özdemir bana 1983 yazında dağı birlikte tırmanmayı teklif ettiğinde, bu davetini büyük memnuniyetle karşıladim. Suppa Dürek kuzey duvarı, Ağrı dağının kuzey yüzündeki ‘Büyük Kulvar’ çıkışlarımızdan ve Demirkazık kuzey duvarı bacası tırmanışı denememizden tanıdığım ve güvendiğim partnerim Enver Yıldırgan’ın da bize katılacak olması ekibimize güç katıyordu.
Bu faaliyetimizde, Verçenik dağının zirvesine varabilmemiz halinde, tırmanışımıza değer katacak diğer bir husus da Muzaffer Özdemir’in 1982 Şubat ayında, Verçenik’in ilk kış tırmanışı denemesinde çekimine başladığı ve 1982 Temmuz ayındaki teşebbüste devam ettiği 16 mm’lik filmin zirve ile taçlandırılacak olmasıydı (film, Mart 1984 tarihinde Verçenik’in ilk kış tırmanışıyla birlikte tamamlanmış ve dijitale aktarılmıştır!).
Yanımıza Türkiye Dağcılık Federasyonu’ndan bir de zirve defteri almış, ayrıca Anadolu Dağcılar Birliği’nin bir plaketini yaptırmıştık. Kısacası, bu kez zirveye ulaşacağımıza olan güvenimiz o denli yüksekti herhalde!
6 Ağustos 1983 günü öğleden sonra Ankara’dan Pazar’a hareket ettik ve yaklaşık 17 saat süren bir yolculuktan sonra 7 Ağustos sabahı erkenden, uykusuz ve yorgun bir şekilde vardık. Oldum olası otobüs yolculuklarında uyuyamamışımdır. Buradan Ortaköy’e hareket eden köy otobüsüne bindik. Çamlıhemşin ve Çat üzerinden Ortaköy’e dörtbuçuk saat süren yolculuğumuz, hem süresi, hem yolların durumundan ötürü oldukça yorucuydu, fakat aman tanrım, ne harikulade manzaralar sunuyordu. Böylesi içiçe geçmiş sık bir orman ve Rododendron dokusunu Avrupa ormanlarında dahi görmemiştim. Yöre, hemen hiç el değmemiş gibiydi. Ancak eminim buranın 50 sene öncesini bilen ve tanıyanlar böyle demezlerdi. Ortaköy’de, buraya daha önce gelen Muzaffer Özdemir’e lojistik destek konusunda yardımcı olan Lütfü Altun’u bulduk. Adıgeçenin bize at temin etmesi, ot biçme mevsimi olduğundan kolay olmadı, fakat sonunda bir yerlerden iki at geldi ve yüklerimizi hayvanlara çatarak, öğleden sonra, saat 15.30 dolaylarında yola koyulduk. Artık orman sınırının üstündeydik ve Verçenik dağı tüm heybetiyle karşımızda yükseliyordu. Vadinin sağ (orografik sol) yamacından yükselen patikadan devam eden yolculuğumuz dörtbuçuk saat sonra Yukarı Verçenik yaylasında son buldu. Hava kararmaya yüz tuttuğundan burada geceleme kararı aldık.
8 Ağustos sabahı, sırt çantalarımız arkamızda yola koyulduk. Hedefimiz, Verçenik’in kuzeybatı yüzünün altında, yaklaşık 3000 metrede yer alan ufak gölün kıyısındaki kamp yeriydi. Muzaffer burasını daha önceki tırmanış denemelerinden biliyordu (Bu gölü, Verçenik’in batısında ve daha yüksekte yer alan Kapılı gölleriyle karıştırmamak lazım). Yaklaşık bir saatlik bir yürüyüşten sonra gölün kenarına ulaştık ve çadırlarımızı kurduk. Daha önceki tırmanış denemeleri batı yüzündeki bir kulvardan yapılmış ve yaklaşık 3500 metre civarında son bulmuştu. Batı yüzündeki bu kulvar, zirvenin yaklaşık 200 metre altında kesiliyor ve zirveye geçit vermiyordu. Bu bilgiler ışığında, biz tırmanışımızı güneybatı istikametinden yapmaya karar vermiştik.
9 Ağustos sabahı bir keşif yapmak amacıyla saat 11.15 civarında kampımızdan ayrıldık. Verçenik’in batı yamaçlarının altından dolaşarak ve önümüzdeki bir moren sırtını aşarak dağın güneybatı yüzüne döndük. Burada güney sırtına bağlanan kulvarları araştırmak istiyorduk. Fakat karşımıza, güneyden kuzeye, doğrudan Verçenik’in iki zirvesi arasına yükseldiği izlenimi veren bir kulvar çıktı. Kulvarın içerisi hala kıştan kalan kar ve buzla doluydu. Kulvarın ağzına doğru yükseldik ve burada, yaklaşık 3300 metrede kısa bir mola vererek, devam edip etmeme konusunu aramızda konuştuk. Saat henüz 14.30 idi ve devam etmeye karar verdik. Yanımızda krampon ve kazma yoktu, zira Ağustos ayında kar ve buz ile karşılaşacağımızı düşünmemiştik. Kulvarın içerisindeki kar ve buz çok sertti. Burada iz açmamız ve sağlıklı tırmanmamız mümkün değildi. Bu yüzden kulvarın sol yamacındaki kayalardan yükselmeye başladık. UIAA zorluk derecesi II-III olarak tahmin ettiğimiz ve 40-45 derece eğimli kayaların üzerinden serbest tırmanışla 250 metre yükseldikten sonra kulvarın, yaklaşık 3550 metrede bir kılçıkta (V çentik) son bulduğunu gördük. Kılçığın arkası, kuzeye bakan bir diğer dik kar/kaya kulvarıydı ve sonu görünmüyordu. Kılçığın üzerinden zirveye yükselen dik yüzeyde iki hat vardı. Soldaki hat, Verçenik’in üç doruğundan ortanca olanına gidiyordu (bunu tabiatıyla sonra anladık). Bunun sağındaki hat ise ana doruğa (güney doruğuna) doğru yükseliyordu. Burada dik bir bacamsı yapı göze çarpıyordu. Kılçıkta ip birliğine girdik. Bacanın altına doğru bir 15 metre yan geçerken ürktüm, zira ara emniyet noktası koymam mümkün olmadı ve buradan düşmek demek, aşağıdaki buz/kar kulvarının içerisine düşmek anlamına geliyordu. Böyle bir düşüşün ciddi yaralanmayla, hatta bir ihtimal ölümle sonuçlanabileceğine hiç şüphem yoktu. Bacanın altında bir ara emniyet noktası takıp rahatladım ve devam ettim. Hafif eksi eğimli IV zorluk derecesindeki bacanın girişi de bu rotanın kilit noktasını teşkil ediyordu. Bu etaptan sonra bacanın eğimi düşüyor, yarım bacaya ve nihayet kulvara dönüşüyordu. İpin sonuna kadar gittim, burada mümkün olduğunca sağlam bir yere oturdum ve vücudumun üzerinden emniyet aldım. Saat 17.30’da doruktaydık.
Dorukta, bizden önce buraya çıkanların izlerini ve kayıtlarını bulduk. Bir tahta parçası üzerinde okunur okunmaz kazılmış ‘K. Köstl (?), 1960’ kaydı vardı. Bir başka tahta parçası üzerinde ise ‘Ramis X ..?... Midi, 1965’ kaydı bulunuyordu . Bunların dışında, Ardeşen Dağcılık Kulübü amblemini taşıyan ufak bir teneke kutu içerisine yerleştirilmiş bir defterden, bu zirvenin en azından bilinen ilk Türk çıkışının 18 Ağustos 1972 yılında, Ardeşen Kaçkar Dağ Sporları ve Turizmi Derneği Başkanı Yılmaz Ergün başkanlığında, Cemil Ergün, Mehmet Balsüzen ve Selahattin Öner’den oluşan bir ekip tarafından yapıldığını öğrendik. Bunları, 1982 yılında Rize’nin Yeşiltepe köyünden Mehmet Hutoğlu ve Recep Ali Hutoğlu izlemişti. Biz ise Verçenik’in bilinen üçüncü Türk çıkışını yapıyorduk. Defterde ayrıca, 1975 yılında bir Polonyalı ve 1977 yılında bir İtalyan ekibinin tırmanış kayıtları vardı.
Film çekimi ve zirvede yaptığımız incelemeler bir buçuk saat sürdü ve zirveden ayrılmamızı çok geçe bıraktık. Saat 19.00 sularında zirveden ayrılarak, çıkış rotamızı takiben, saat 21.45’te, karanlıkta çadırlarımıza ulaştık. Enver ve Muzaffer önden hızla ilerleyince aramız açılmıştı. Yanıma kafa feneri de almamış olduğumdan, karanlıkta kamp yerimizi bulmakta epey bir zorlandım ve bir aşamada, vadinin içerisinde ışıkları görünen Yukarı Verçenik Yaylası’na inmeyi ciddi ciddi düşünürken, son anda çadırlarımızı gördüm. Her taraftan akan sulardan dolayı arkadaşlarım benim sesimi duymamışlardı.
10 Ağustos sabahı toparlanarak Ortaköy’e indik. Buradan Enver ve ben Büyük Kaçkar dağını tırmanmak için Ayder’e geçerken, MuzafferÖzdemir ve Serdar Tanyeli şehre geri döndüler.
İlerleyen yıllarda, Türk dağcılık tarihine ilişkin Avrupa’daki belli başlı Dağcılık Federasyonu arşivlerinde yaptığım araştırmalar sonucu, en çok merakımı cezbeden, ancak kesin bir sonuca varamadığım kayıt ‘K. Köstl, 1960’ oldu. Bunun ‘K. Koch, 1843’ olma ihtimali varmıydı? Zira Alman botanikçi Karl Koch 1843 ve 1844 yıllarında bölgede bulunmuş ve kapsamlı geziler yapmıştı. Bu gezileriyle ilgili üç tane de kitabı vardı, ‘Reise Im Pontischen Gebirge und Türkischen Armenien’ (Weimar 1846), ‘Die Kaukasischen Länder und Armenien (Weimar 1846) ve ‘Wanderungen im Orient während der Jahre 1843 und 1844’ (Weimar 1847). Koch’un burada kayıtlı ilk kitabının fotokopisini elde ettim ve inceledim, ancak burada Verçenik tırmanışına ilişkin bir kayda rastlamadım. Diğer iki kitabından birinde bir kayıt varmıdır, bunu bilmiyorum. Bilahare Verçenik’i ilk defa Almanya’da Richard Brecht-Bergen’in kurduğu ‘Brecht-Bergen Gezgincileri’nin, ünlü Alman dağcı Willy Rickmer-Rickmers ile birlikte 1901 yılında Karadeniz’e yaptıkları gezi sırasında tırmandıklarını Rickmer-Rickmers’ın ‘Ich Über Mich’ başlıklı otobiyografisinden öğrendim. Ancak Rickmer-Rickmers’in otobiyografisinde hiç bir ayrıntı yoktu. ‘Brecht-Bergen Gezgincileri’nin ‘Die Exkursionen’ (Geziler) başlıklı yıllıkları Alman Dağcılık Federasyonu’nun kütüphanesinde bulunuyordu. Fakat tam da Verçenik tırmanışının hikayesini anlatan nüsha kütüphaneden alınmış ve geri getirilmemişti. Sahaflarda ve arama motorlarında yıllardır yaptığım araştırmalardan da maalesef bugüne değin sonuç alamadım. Bu yüzden şu aşamada Verçenik’in ilk tırmanışının kimler tarafından yapıldığı sırrını koruyor.
İlk Türk tırmanışının 1972 yılında yapıldığını da kesin bir tespit olarak ortaya koymamız mümkün değildir. Ola ki daha önce yapılmıştır ancak yapanlar bir kayıt bırakmamışlardır, veyahut bu kayıt zaman içerisinde kaybolmuştur. Bu yüzden, Verçenik’in ‘bilinen ilk Türk tırmanışının 1972 yılında Ardeşen’li ekip tarafından yapıldığından’ bahsetmek, herhalde daha doğru olacaktır. Rota konusu keza muammadır. Bizim tırmandığımız rota üzerinde, buradan daha önce tırmanıldığına dair hiç bir iz bulmadık. İtalyan ekibin kaydında güneyden çıktıklarına ilişkin not düşülmüştü. Yeşiltepe köyünden 1982 yılında zirveye ulaşan yörelilerin keza bizim tırmandığımız ve ip emniyeti gerektiren kulvardan tırmanmadıklarını varsayacak olursak, o halde Verçenik’in güney sırtı üzerinden nispeten kolay bir tırmanış rotası olması gerektiği sonucu çıkmaktaydı. Fakat gel zaman git zaman, bizim tırmandığımız bu rota, dağın klasik rotasına dönüştü.
Verçenik’in şüphe götürmeyen ilk kış çıkışı ise, bir sene sonra, 15 Mart 1984 tarihinde, aynı rotadan, Muzaffer Özdemir, Seyhan Çamlıgüney ve Ahmet Gürbüz tarafından yapıldı.
ÖMER BURHAN TÜZEL